TELİF HAKLARI DERNEĞİ
  • Telif Hakkı, Kul hakkıdır.
Telif Hakkı, Kul Hakkıdır.

Telif Hakları Derneği Başkanı Vayni: Telif hakları stratejik bir alandır

02.01.2019 00:00

Cafer Bey sizi tanıyabilir miyiz?

5 Mart 1968’de denize yapılan ilk hava alanının bulunduğu Ordu ilinin Gülyalı ilçesinde doğdum. İlk ve ortaokulu Gülyalı’da okudum. Ordu Lisesi’nden 1985’de, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden de 1994’te mezun oldum. Aynı yıl Prof. Dr. Ümit MERİÇ nezaretinde yüksek lisans çalışmalarına başladım.1998 yılında Türkiye Sosyalist Partisi ve yayın organları Gerçek ile Gün gazetelerini ele aldığım tez ile yüksek lisansımı tamamladım. “Türk Düşünce Hayatında Büyük Doğu Dergisi” isimli doktora çalışmasını İstanbul Üniversitesi’nde hazırlamakta olup halen tez aşamasındayım.

Genç Sosyologlar Derneği ile Türkiye Basın Mensupları Derneği’nin kurucularındanım. Bir dönem Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği de yaptım. Birçok özel ve önemli dernekte üyeliklerimin yanı sıra halen Telif Hakları Derneği Başkanlığı ile 3500 üyesi olan, telif hakkı ve korsanla mücadele konusunda 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile yetkilendirilen İLESAM’ın (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) İstanbul Şube Başkanlığı görevlerini de yürütmekteyim.

Yazı çalışmalarıma 1992'de, Yeni Düşünce gazetesinde başladım. Dizi yazı, röportaj, makale ve denemeleri Önce Vatan, Şafak, Yeni Şafak, Gündüz, Haber Ordu ve Muhalif gazeteleri ile Avaz, Kültür Dünyası, Türk Edebiyatı, Genç Erenler, Alperen, Genç Arkadaş, Çerçeve, Ülkü Ocağı, Ülkü Ocakları, Alperen, Sosyoloji Konferansları, Sur, Sır, Sultangazi ve Arnavutköy Belediyeleri Bültenleri ile Ülke dergilerinde yayımlandı. Kültür Dünyası dergisinin 1997 yılı açtığı yarışmada deneme dalında mansiyon aldım. 15 Ocak 2004 tarihinde ilk sayısı yayınlanmaya başlanan Ekonomi/Politika dergisinin de kurucularındanım.

2003 yılında Prof. Dr. Ümit Meriç ve Dr. Ayşenur Kurtoğlu ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına Kentli Yaşam Kılavuzu'nu hazırladık. Bu kılavuzda yazdığımız İstanbullu olmanın 34 altın kuralı, İstanbul Televizyonu'nun test yayını aşamasında uzun süre yayımlanarak "kentli olmak yönünde" önemli katkı sağladı.

Erol Güngör (2002, Genişletilmiş 2. Bası 2014) ve Cemil Meriç (2002, 2. ve 3.Baskı 2016 ve sonrası) hakkında yayınlanmış iki eserim var.

YERLİ VE MİLLİ KÜLTÜRÜN OLUŞMASINA HİZMET ETME AMACINDAYIM

Pek çok STK’da kurucu ya da üye olarak bulunuyorsunuz. STK’larda ne/neler arıyorsunuz?

Benim amacım yerli ve milli kültürün oluşmasına hizmet etmektir. Bu işi de en iyi sivil toplum örgütleri ile yapabileceğime inanıyorum. Bir idealin peşindeyim. Cemil Meriç’in ifadesi ile “Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak olan köprü” olmak istiyorum.

Benim bulunduğum sivil toplum örgütleri “amatör ruh, profesyonel anlayış” ile hareket ederler. Bu nedenle üye ve kurucuları çok özel olarak belirleriz. Menfaate dayalı Marksist bakış açısıyla bir dernek kurmayız ve bunu da reddederiz. Öncelikle düşünce ve ruh birliğimiz olan arkadaşlarla birlikte hareket ederiz. Yola bulduklarımızı kesinlikle yola çıktıklarımıza tercih etmeyiz. Bu nedenle birlikte hareket ettiğimiz arkadaşlarımızda kopma, ayrılma olmaz. Otuz yıla yakındır hep aynı arkadaşlarla dernek kurarız, birlikte hareket ederiz. Aramızda küsme, darılma, kopma olmaz. Bizim içinde yer aldığımız oluşumlar bu bakımdan da incelenmeye ve takdire değerdir.

Günümüzde birçok dernekte yönetimde yer alanlar bir süre sonra birlikte çalıştıkları arkadaşlarına cephe alabiliyorlar. Ya da kırk yıl önce kurulan bir dernekte bir kişinin dışında kalan kurucular, o bir kişi tarafından çeşitli sebeplerle dernekten uzaklaştırılabiliyor, derneğe küstürülebiliyor, hatta dernekten kovulabiliyor. Benim şahsi olarak temel ilkem öncelikli olarak “kul hakkını” gözetmemdir. Kesinlikle ona riayet ederim. Bunlar genel kuruldan bütün üyeleri defalarca haberdar etmek, bana rakip olacaklar diye üyeyi üyelikten ihraç etmemek ve hazirun listesine almamak ve ihraç edilenlerin yerine oldubitti ile tetikçi kişileri hazirun listesine yazmamak gibi vebali de çok olan iş ve işlemlerdir. Bu nedenle ben ve arkadaşlarım aynı zamanda “kul hakkı” merkezli bir sivil toplum anlayışını da ülkemize yerleştirmeye çalışmaktayız.

STK ÇALIŞMALARI MEMLEKET İNSANINA FAYDA SAĞLAMAK ÜZERE YAPILIR

Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?

“Buldum” diyebilirim. Sivil toplumculuk ülkene, insanına katkı sağlamak ve bunlardan haz duymaktır. Bu anlamda kendimle gurur duyabilirim. Eldeki mali imkânlar (imkânsızlıklar) ve yaptıklarımız arasında ilişki kurduğum zaman rahatlıkla kaynak olmadan çok şeyi başardığımızı söyleyebilirim. Burada insan, grup, arkadaş malzememizin niteliğinin bizi başarıya götürdüğünü söyleyebilirim.

Eyvallah. Buradan, Telif Hakları Derneği’ne geçelim dilerseniz. Derneğiniz hangi ihtiyaca binaen kuruldu?

Telif Hakları Derneği 8 Haziran 2016 tarihinde resmen kuruldu. Telif hakları ile ilgili ülkemizde 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında kurulmuş olan 27 adet meslek birliği var. Ben de bu meslek birliklerinden İLESAM’ın 2010 yılından bu yana İstanbul Şube Başkanlığı görevini yürütüyordum.

Meslek Birlikleri, BM Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO) sözleşmelerinin iç hukukumuzun bir parçası haline gelmesinden sonra oluşturulmaya başlandı. Meslek Birlikleri idari ve mali açıdan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gözetimi ve denetimi altındadır. Kuruluşundan itibaren de bir kısmı maalesef kuruluş amaçlarına aykırı olarak ideolojik hareket etmişlerdir. Bu nedene içlerinde güven tesis etmemiş olanlar da vardır. Şube başkanlığı tecrübemden hareketle bu alanda daha özerk ve bağımsız bir derneğin bulunmadığını tespit ettim. Arkadaşlarımla yaptığımız istişareler sonucunda böyle bir derneğin kurulması gerektiğine karar verdik.

Kurucularınız kimler?

Kurucu üyelerimiz benimle birlikte Gazeteci-Yazar Selim ÇORAKLI, Doç. Dr. Süleyman DOĞAN, Prof. Dr. Durali YILMAZ, Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ, Prof. Dr. Cemal ZEHİR, Av. Cihan TUFAN, Prof. Dr. Kadir CANATAN, İletişimci Recep İNCECİK, Prof. Dr. Mustafa TEKİN, Televizyoncu Fatih SADIRLI, Matematikçi Serdar DEMİRCİ ve Zeki SAĞATCI, Felsefeci-Gazeteci Recep ARSLAN ve Eğitimci-Edebiyatçı Hasan BAŞTÜRK olmak üzere on beş arkadaştık.

Dikkat ederseniz 15 Temmuz FETÖ, hain darbe girişiminden kırk gün kadar önce derneği kurmuşuz. Kurucu arkadaşlarımızdan hepsi görevlerinin başında. Haklarında en ufak söylenti dahi olmadı. Bu da daha önce vurguladığım “yerli ve milli” kavramlarına uygulamada da çok isabetli olarak riayet ettiğimizi göstermektedir. 17 Aralık 2016 tarihinde de zorunlu olarak ilk genel kurulumuzu yaptık.

Kuruluş amaçlarınız nelerdir?

Telif Hakları Derneği, WİPO Sözleşme ve direktifleri (Birleşmiş Milletler Dünya Fikri Haklar Örgütü) ile 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve bu kanun etrafında oluşan mevzuat doğrultusunda her türlü telif ve fikri mülkiyet haklarının etkinleştirilmesi, geliştirilmesini ve korunmasını sağlamak, bu ve bağlantılı konularda çalışmalar yapmak, çalışma yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek; Fikir ve Sanat Eseri Sahiplerinin meslekî dayanışmalarını sağlamak ve geliştirmek; ülkemizin sanat, edebiyat, musiki, ilim, eğitim, sinema, televizyon, basın vb. düşünce hayatında etkin bir şekilde yer alabilmeleri için çalışmak; ürünlerinden doğan telif haklarını savunmak; meslek mensuplarının uğrayacakları siyasî ve iktisadî güçlükler karşısında gerekli her türlü maddî ve manevî yardımda bulunmak; siyasî, iktisadî vb. imkânsızlıklar yüzünden eserlerini yayınlayamayan ya da kamuya mâl edemeyenlere yayın ve tanıtım hususunda yardımcı olmak, ülkemizde ve dış ülkelerdeki telif haklarını takip etmek ve icap ederse bunun için bir telif hakları kuruluşu (Copyright Ajansı) teşkil etmek; emeğini, sosyal, kültürel, hukukî ve iktisadî temel hak ve hürriyetlerini korumak ve geliştirmek; yurtiçi ve yurtdışındaki resmî, tüzel ve özel kurum ve kuruluşlara karşı üyelerini temsil etmek amacı ile kurulmuştur.

Bir hayli amaç saydınız. Bahsettiğiniz amaçları gerçekleştirmek için ne gibi faaliyetler düzenliyorsunuz?

17 Aralık 2016 tarihindeki genel kurul toplantısında yapmış olduğum konuşmada üç yıl sonraki 2019 Aralık ayındaki genel kurul toplantısına kadar üç bin üyeye ulaşma hedefimin olduğunu söylemiştim. Bu hedef doğrultusunda çalışmaya başlamıştık. Duyurular da yapıyorduk. 2017 yılı ocak ayında bir devlet kurumumuzun desteği ile ufak çaplı bir proje gerçekleştirmeye başladık. Nisan ayında tamamladığımız bu projenin devamında aynı kurum Türkiye’nin en prestijli kültür projelerinden birisini de gerçekleştirmemiz için derneğimize destek verdi. Nisan ayı sonu gibi bu projemiz tamamlanacak. Proje sonunda bin sayfadan oluşan iki cilt prestij kitap ile elli adet 10-15 dakika arasında olacak olan VTR-belgesel filmler ülkemiz kültür-fikir ve sanat hayatının paylaşımına sunulacak. Dolayısıyla derneğimiz kuruluşundan itibaren iki yıl dolmadan fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesine ve tanıtımına yönelik iki önemli projeyi hayata geçirmiş oldu.

Bu arada beklemediğimiz ve ummadığımız biçimde proje derneğine evirilmemiz sonucunda üye kazanma kısmını biraz ihmâl etmiş olduk. Bir yönüyle de kısacık tarihimizde gerçekleştirdiğimiz projeler de derneğimizin ne denli önemli bir boşluğu doldurduğunu, ihtiyaca binaen kurulduğunu da göstermektedir.

TÜRKİYE’DE TELİF HAKLARI YETERİ KADAR KORUNMUYOR

Türkiye’de telif hakları ne kadar korunuyor?

Bu çok boyutlu bir soru. ”Yeteri kadar korunmuyor -ki öyle-” dediğimiz zaman sorumlu olarak hemen devlet, hükümet ve Kültür ve Turizm Bakanlığını adres olarak gösteriyoruz. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eseri yasası da ilave unsur. Sekiz yıldır bu alanla profesyonel olarak ilgileniyorum. Aynı zamanda bu alanda İstanbul Bölge Adliyesinde Bilirkişi olarak da mahkeme dosyalarına görevlendirilmekteyim.

İşin hükümet tarafını Kültür ve Turizm Bakanlığı yürütüyor. Bu amaçla Telif Hakları Genel Müdürlüğü kurulmuş. Son yıllarda bu birimden birçok uzmanla tanıştım. Bu uzmanların hazırladıkları uzmanlık tezlerini okudum. Bunların bir kısmı ile konuştum. Bütün bunlardan çıkardığım sonuç devlette gerçek eser sahibinin güçlendirilmesi yönünde bir bakış açısının oluştuğudur. Telif Hakları Genel Müdürlüğü telif uzmanlarının hazırladığı tezlerin incelenmesi bile bizi bu sonuca götürmektedir.

Peki sorun nereden kaynaklanmaktadır?

Ben sorunun üç nedenden kaynaklandığını düşünmekteyim. Bunlar: Meslek Birlikleri, Hukukçular ve Bilirkişiler olarak sıralanabilir.

Telif haklarının yeteri kadar korunmamasında en önemli ayak bağı meslek birliklerindeki yapısal bozukluktur. 1986 yılında İLESAM, MESAM, SESAM, GESAM gibi İlim ve Edebiyat, Musiki, Sinema ve Güzel Sanat Eseri sahipleri meslek birlikleri ilk defa kuruluyor. İlk meslek birlikleri doğrudan gerçek eser sahiplerini önceleyerek kuruluyor. Bunların bir kısmı 1990’lı yılların başında Kültür Bakanlığı ile çatışmaya girince bu defa yasada yapılan değişiklikle aynı alanda birden fazla meslek birliği kurulmasına imkân tanınıyor. Bu süreci Emre Kongar “Ben Müsteşarken” isimli eserinde çok iyi özetliyor. 2000’li yılların başında ise üçte bir kuralı gündeme geliyor?

Bu kural nedir?

Yani bir alanda yeni meslek birliği kurulacaksa o alanda en fazla üyesi olan meslek birliğinin üye sayısının üçte biri üyeye sahip olması kuralı getiriliyor. Dolayısıyla işler karışıyor. Yayıncılarla ilgili meslek birlikleri var. Eser sahibinin telif haklarını ihlâl edenler de bu meslek birliklerine üye. Hatta bir kısmı da yönetici. Yapımcı meslek birliklerinin durumu da aynı. Öyle yapımcılar var ki sanatçıların, sinemacıların, oyuncuların adeta hayatlarına ipotek koymuşlar. Dolayısıyla bunların menfaatleri ile eser sahiplerinin menfaatleri örtüşmüyor. Bunun sonucunda da kaliteli, dünya ile rekabet edebileceğimiz eserlerin sayısı maalesef gittikçe azalıyor.

KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN EDEBİYAT ESERİNİN DESTEKLENMESİ PROJESİ ÖNEMLİ BİR ADIM…

Kültür Bakanlığı Edebiyat Eserinin Desteklenmesi diye çok faydalı bulduğum iyi niyetli bir uygulama başlatmıştı. İlk birkaç yıl doğrudan eser sahiplerinin mali olarak desteklendiği bu projede bir meslek birliği işi yönetmelik değişikliği kendine yontmuştu. Buna göre yayıncı desteklenecek, basılacak eser sahibinin ilk eseri olacak ve hepsinden önemlisi eseri yayınlayacak yayınevine o alandaki yayıncı meslek birliklerinin üyesi olma zorunluluğu getirilmişti.

Çok iyi niyetli ve verimli olacağını düşündüğüm bu yönetmeliği, bir alandaki meslek birliğinin yönetmeliği haline kim veya kimler getirdi? Hâlâ şaşarım. Dolayısıyla yirmi yedi tane olan ve farklı alanlarda kurulan meslek birliklerinin her biri kendi çıkarları doğrultusunda meseleye bakmakta ve telif hakları alanındaki mevzuatın da kendi çıkarları doğrultusunda düzenlenmesini istemektedirler. Bunlardan en çok hak ihlali yapanlar maalesef en güçlü sese ve baskı grubuna sahip olanlardır.

İkinci husus hukukçularla ilgilidir. Telif hakları ile ilgilenen hukukçuların bu alanla ilgili değerlendirmeleri daha çok Borçlar Hukuku eksenindedir. Hâlbuki 5846 sayılı yasa eser sahiplerinin hak ve menfaatlerini düzenlemektedir. Şu ana kadar hukukçulardan 5846 sayılı FSEK’in bana göre kölelik ilişkisini kuran 18. Maddesi ve sözleşmenin eser sahibinin lehine unsurlar içermesini beklediğim 52. Maddesi ile ilgili yeni düzenlemelere gidilmesi gerektiği ile ilgili bir şey duymadım ve okumadım. Hukukçuların 5846 sayılı yasayı eser sahiplerinin lehine yorumlamaları yerel ve yüksek yargı mercilerinin de bunları daha çok dikkate almasını sağlayacaktır.

ESER SAHİPLERİ HAKLARININ BİLİNCİNDE DEĞİL

Üçüncü ayak da bu alanın bilirkişileridir. Alanın sektör bilirkişileri görevlendirildikleri dosyada mensup ya da muhabbet besledikleri meslek birliklerinin bakış açısına göre görüş bildirmektedirler. Hukukçuların da önemli bir kısmının konuyu borçlar yasası ekseninde değerlendirdiğine,5846 sayılı FSEK’e hiç değinmediğine şahit oldum. Şu ana kadar birlikte bilirkişi olarak çalıştığım onlarca hoca ve uzmandan sadece iki hocanın dava dosyalarını 5846 sayılı yasa ekseninde değerlendirdiğine tanık oldum.

Eser sahipleri haklarının ne kadar bilincinde?

Çok fazla bilincinde değiller.

Yazarlar, sanatkârlar, eser sahipleri çalışmalarının izinsiz kullanıldığını tespit ettiklerinde evvel emirde neler yapmalıdır?

İzinsiz kullanım 5846 Sayılı yasa kapsamında aynı zamanda suç olarak görülmektedir. Bir eseri izinsiz kullanan kişi ya da kurum asla iyi niyetli olamaz. Çünkü eser sahibi ile yazılı sözleşme yapılmadan eser basılamaz. Bu nedenle savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Suç duyurusunda izinsiz kullanılan eserlerinin toplatılması dâhil her türlü talepte bulunabilir. Bunlar arasında izinsiz kullananın cezalandırılması da yer almaktadır. Ayrıca hukuk davası da açarak mali haklarını talep edebilir. Bunların yanında haklarını bağlı bulundukları meslek birlikleri ve Telif Hakları Derneği aracılığıyla da takip edebilirler.

Telif, netice itibarıyla kul hakkı… Haktan, hukuktan, kulluktan, bahseden kimi yayıncılar bile telifin gözünü çıkartmaktan geri durmuyor! 10 yıl kadar önce Hakikatin Yolculuğunda Vedud’a Yolculuk Esmaül Hüsna isimli bir kitabın editörlüğünü yapmıştım. Hacimli ve özgün bir eserdi. 10 bin adet bastırıp ücretsiz dağıttık. Kamuoyunda makul ve müsbet geri dönüşleri oldu. Bir yayınevi de, dergilerinin 2008 yılı abone kampanyasında kullanılmak üzere 60 bin adet basılması için izin istedi. “Fisebilillah” yayınlayın dedik. Hüvesi hüvesine yayınlanması şartıyla verdiğimiz kitabı elimize alınca kaleme aldığım “Editörün notu”nun kaldırıldığını, yayınevinin jeneriğe dahi müdahale ettiğini, “editör”lüğü fakire fazlaca görüp “redaktör” yaptığını fark ettim. Bu konuyu muhataplarıma; kerli ferli yayıncılara/yazarlara sorduğumda ise “Kusura bakmayın, yanlışlık olmuş, hakkınızı helâl ediniz” cevabını aldım. Her neyse, Allah’a havale ettik! Şimdi soruya gelelim… Kamuoyunda ve özellikle yayıncılık camiasında telif bilincin artmasına yönelik ne türden çalışmalar yapılabilir?

Az önce anlattığım türden bir konu. Yapılacak olan değişiklikte kesinlikle yazılı izin şartı var. ”Editörün Notu” kısmının kaldırılması, jeneriğe müdahale gibi kısımlar da ancak eser sahibi ile yapılacak yazılı sözleşme ile değiştirilebilir.

Benim tecrübelerim de Türkiye’de bir kısım yayıncıların kul hakkı yemeyi sevdikleri yönündedir. Bir kısım yayıncılar sistemlerini eser sahiplerinin mali haklarını istismar etmek üzerine kurmuşlar ki genel olarak alanın mevzuatını iyi biliyorlar. Bu bilgilerini de eser sahibini istismar etmek üzerine kullananlara ben şahit oldum.

Telif Hakları Derneği’ne kimler üye olabilir?

Telif Hakları Derneği’ne ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar, sinema ve çeviri gibi alanlarda eser sahibi olanlar üye olabilir.

TELİF HAKLARI KONUSU STRATEJİK BİR ALANDIR

Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Telif hakları konusu aynı zamanda stratejik bir alandır. Batı ülkeleri bu alanda da dünyadan ciddi kazanımlar elde etmektedir. Türkiye olarak bizim de dünya telif pastasından pay almamız ve aldığımız bu payı arttırmamız gerekiyor. Bunun yolu da eser üretimini teşviktir. Bu da eser sahiplerinin desteklenmesine bağlıdır. Bu desteğin başında eser sahiplerinin moralinin yüksek tutulması gerekmektedir. Bu da mali ve manevi haklarının verilmesine bağlıdır. Ancak bu şekilde başka ülkelerden ülkemize telif girdisi girmesini sağlayacak çapta eserler üretilebilir. Bunların sayısı artabilir. Ülkemizin kesinlikle bu alanda da rekabet edebilir düzeye gelmesi lazım.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Telif hakkının kul hakkı olduğunu bu nedenle konuya yaklaşmaları gerektiğini tekrar vurgulamak ister, hepsine saygılarımı sunar, sizlere de teşekkür ederim.

İlginiz için teşekkür ediyorum.

İbrahim Ethem Gören/Dünya Bülteni


Yorum Ekle